Jinekolog Gözü ile Kadınların Kırmızı Çizgileri, Erkekler İçin Yeni Yılda Kadınlara Dair Öğütler

16

Başlığa bakıp aldanmayın 🙂 Boxer giyin, zart kokusunu sürüp, zurt marka ceket giyin gibi öğütler vermek benim haddime düşmez. Onlar böyyük markalarla çalışan ve gazetelerin baş köşelerini dolduran seçkin bir kitle. Kaldı ki ben “altın semer”in işe yaramadığına inanlardanım.

Benim bahsedeceklerim çok daha fazla hayatın içinden.

“Yeni yıl yeni umutlar getirir” diye bir geyik var. Biliyorsunuz. Hep kendimize, asla tutamayacağımız sözler verdiğimiz dönemdir yılbaşı. Örneğin benim için; “bu yıl kilo vereceğim ve şu göbekten kurtulacağım” cümlesi ile şekillenen, ancak en fazla 1 ila 2 gün süren diyetlere girmek için verdiğim sözler ve benzerleri bahsettiklerim.

 Bu sözler dışında bir de; “asla bu hataları tekrarlamayacağım” diye verilen sözler vardır. Sıklıkla aynı hatalar tekrarlanır ama ne gam, her yeni yıl yaklaştığında “yapmayacağım” diye aynada kendi yüzünüze bakar tekrarlarsınız 🙂J

 Oysa şimdi, tam burada bahsedeceğim kırmızı çizgiler, hatalar ise kadınlara dair sevgili hemcinslerim, kader dostlarım. Asla yapmamanız gereken hatalardan, asla aşmamanız gereken sınırlardan, sarf etmemeniz gereken cümlelerden bahsedeceğiz.

 Erkek erkeğe olacak konuşmalarımız. Söz “onlar” duymayacak 🙂

 Biliyorum hepimiz annelerimizin kucağından bir türlü inemeyen, tay taylanmaktan hoşlanan ama en çok da “ne kadar muhteşem olduğumuzu” duymaya bayılan yaratıklarız.

 Düşünün bir kez, ülkemizi es kaza ziyaret eden dünyaca meşhur (artık kalçaları mı, başka bir yeri ile mi, bilinmez ama bir şekilde meşhur) şarkıcı, film yıldızı hatun kişilerden kaçı “Türk erkekleri çok yakışıklı, karizmatik, offf olağanüstü” cümlesini söylemeden sınırlarımızı terk ediyor? Sorarım, bu bir rastlantı olabilir mi? Tabi ki hayır ve biz tabii ki muhteşemiz.

 Diğer taraftan kaderin cilvesi bağlamında, naçizane, gariban bir jinekolog kulunuz olarak, karşımda oturan kadının sorunlarını dinlerken eşi, kocası ve/veya sevgilisi olan siz dostlarım kimi zaman öylesi bir altın yumurtlama başarısı gösteriyorsunuz ki, “yapma Ahmet, yapma Mehmet” diye haykırasım gelse de, susmak zorunda kaldığım zamanlar çok oluyor.

 Durumumu, neden bu satırları yazmak için çırpındığımı, anladınız sanırım. Sizi seviyorum ve yapmayın demek, uyarmak istiyorum.

 Önce en kalın kıpkırmızı çizgi ile başlayalım: Doğurmak ve çocuk isteği.

 Evvett doğru duydunuz. Bir erkeğin hayatı boyunca yapacağı en büyük hata doğurmak isteyen kadına engel olmaktır. Şimdi yerleşik refleks olarak “Hadi canım, neden engel olayım ki?” dediğinizi duyuyorum. Ama gerçekçi olalım. Pek de öyle olmuyor, değil mi?

 Senaryo birkaç şekilde gerçekleşir. Kadının bir çocuğu vardır, gebedir, çocuğu çok istemektedir. Oysa kocanın özellikle maddi ya da başka sorunları vardır ve bu gebeliği istememektedir. Erkeklerin tanımı ile “Hiç uygun zaman değil Hocam” cümlesi aslında hatalar zincirinin ilk halkasıdır.

 Senaryonun başka bir versiyonunda kadın 40’lı yaşlarındadır ve Sayın Başbakanımızı dinlemiş 30’lu yaşlarının ortasına gelmeden 3 çocuk doğurmuştur ve yine gebedir. Koca, maddi açıdan tam belini yeni doğrultmuşken gündeme gelen bu 4.çocuk olasılığı karşısında dehşete kapılmıştır ve tipik olarak “Hocam zaten yaşı çok ileri, bir yığın riski var değil mi?” standart cümlesi ile söze başlar.

 Allah rızası için “tıbbi tahliye” konusuna girip bu yazının konusu asla olmayacak yorumlarda bulunmayın lütfen. Tartıştığım konu bu değil. Sadece durum saptaması ve kadının duygu durumu ile ilgili bilgi veriyorum.

 Bizlerin bilmesi gereken dostlarım; kadının kendi doğurganlığına kedisinin karar verdiği gerçeğidir. Nokta! Kadın çocuğunu doğuracağı erkeği seçer sadece. Bizler figüranız biraz anlayacağınız.

 Ancak doğal süreçler içinde de kadının gerçekten doğurmak istediği, içgüdüsel olarak doğurası gelen dönemler vardır ve bu isteğinin karşısında durmak, hele gebe ise erkeğin yapacağı en büyük hatadır.

 Örneğin 28-33 yaşlar arası doğurası gelir kadının, çocuk ister. Bununla ilgili akademik veri olmasa da, moleküler düzeyde yumurta kalitesinin yavaş yavaş bozulması nedeniyle kadının içgüdüsel bunu hissettiği, dolayısıyla gebe kalma isteğinin kamçılandığı iddia edilmektedir.

 Ama en önemlisi menopoza yaklaştığı, perimenopoza girdiği dönemdir. 37 ila 43-44 yaşlar arası kadın çocuk ister. Doğurganlığının elinden gittiğini içgüdüsel anladığı dönemdir. İsterse 5 çocuğu olsun bir kez daha gebe kalmayı ister, aklından geçirir.

Yukarıda anlattığım 2.senaryo bunun tipik örneğidir. Çok sevdiğim Elazığ’lı bir hastam vardı. 43 yaşında gebe kaldı. Eşi; “Hocam bu yaşta nasıl olacak 20 küsür yaşında oğlumuz var” dese de, hastam ne dedi biliyor musunuz? “Hocam çocuk sesini öyle çok özledim ki”

Bakın şuracıkta erkek erkeğe konuşuyoruz. Bu dönemde söylediğiniz her cümle gebelik devam etse de etmese de, eşiniz, sevgiliniz tarafından kaydedilir. Gebelik devam eder ve çocuğunuzu kucağınıza alırsanız göreceksiniz, söylediğiniz anlamsız cümlelerden utanacaksınız.

Gebelik devam ederken sorun çıkar ve sonlanır ise söylediğiniz her söz, tarihin yarattığı en iyi kayıt cihazı olan kadın tarafından garantili bir biçimde kafanıza kafanıza çakılacaktır bilesiniz.

Ama “En kötü senaryo” oskarını silah zoruyla gebeliği sonlandıran koca ve/veya sevgili kazanır. Gerçekten en kötüsüne hazırlanmanızı öneririm. Hayat uzun, intikam soğuk yenen bir yemektir. Ve kadın asla unutmaz. İnanın bana bir şekilde bedelini ödetir.

Evvett ilk ve en önemli kırmızı çizgimiz anladınız sanırım: “Doğurmak isteyen kadının önünde durmayacaksınız” Sadece çocuğunun babası olarak sizi seçtiği için şanslı olduğunuzu düşünecek ve Allah sağlıklı bir çocuk nasip etsin diye dua edeceksiniz. O kadar. İnanın bana sosyokültürel bağlamda tüm kadınlar için geçerlidir bu söylediğim.

Gelelim ikinci ve önemli kırmızı çizgimize. Kadının birazdan yazacağım cümleyi kurması acayip tehlikelidir ve bu cümleyi duyduğunuz anda alarm zilleri kulaklarınızda çınlamalı, durumu değerlendirip acilen toparlanmalısınız dostlarım. En kötüsü size söyledikten sonra bir de gelip doktoru ile paylaşıyorsa vay ki vay…

“Doktor Bey artık her şeyi kendim yapıyorum. Çocuğu okuldan kendim alıyorum. Sabah işe gidiyorum oradan okula, eve koşturuyorum. O’na neden ihtiyacım var, neden onunlayım artık bilmiyorum.” Cümlesi çoookkkk ama çookkkk tehlikelidir. 

Benzer cümleleri defalarca duydum. Sıklıkla eşi ile konuşup konuşmadığını sorduğumda neredeyse tüm hastalarım benzer bir cümle ile cevap vermişlerdir: “Hocam defalarca denedim, sanki hiç bir sorun yokmuş gibi davranıyor”.

Ahh işte tam da bu noktada güzide bir arkadaşımızı hatırladım. Eşine, ki kendisi 8 yıldır hastam, doğumunu yaptırdım, mutlaka kocası ile tekrar konuyu paylaşması, gerekirse tanıdığım bir terapiste beraber gitmeleri gerektiğini söyledikten sonra, kocası ile konuşmaya çalışan hastama nadide dostumuz bu iletişim çabası sırasında “Zaten son doğumdan sonra göğüslerin de sarktı” cümlesini kurma başarısını göstermiştir.

Beni arayan, hastamın yine hastam olan ve ameliyatını yaptığım annesi oldu. Yaşananları ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Naçizhane önerim; kendinizi tutmanız ve bu ufuk açıcı eleştirilerinizi daha sonra yapmanız, en azında sadece yakın erkek arkadaşlarınız ile paylaşmanızdır.

Nasıl? Faydalı olabiliyor muyum? İyi o zaman devam edelim. Gelelim 3. Kırmızı çizgiye 🙂

Kadında cinsel temasla bulaşan bir hastalık vardır. Derdine derman aramaktadır, yolu bana kadar gelmiştir. Aslında kadın pragmatiktir ve şu sorun bitsin sonra icabına bakarım, olayı enine boyuna sorgularım düşüncesindedir.

Ama neden bilmem, durumun çok da farkında olmayan eşler sıklıkla benzer bir cümle kurar; “Tabii gençliğimizde bazı hatalar yaptık”.

Jinekolog olarak ne zaman “bu” cümleyi duysam aklıma Cem Yılmaz’ın o parodisi gelir. Hani erkek yalan söyleyemez diye bir diyalog var ya J.

Kadın: “Seni otelde görmüşler?” Erkek “Kim söyledi yaa? Hangi otel? Hangi otel? Söyle nerede görmüşler?” J J Vakit kazanmak için soruya soru ile cevap verme olayı J (“Cem Yılmaz kadın ikna etmek için yaratılmış” http://www.youtube.com/watch?v=81zxTuF3e7c)

Böyle bir önerme var mı? “Gençliğimizde bazı hatalar yaptık!” Yani milattan önce 🙂

Bırakın gömün olayı tartışmaya açmayın. Zaten konu bu değil ki. Eşinizin tedavisi ve sağlıklı bir cinsellikle beraber evliliğinizin devamı. O nedenle gelmediniz mi doktora? Neyse dedim ya, biz erkekler “naif” yaratıklarız. (Ne olur Cem Yılmaz’ı seyredin 🙂 )

Demek ki neymiş; son derece akıllı ve asla unutmayan bir varlık karşısında, gereksiz ve dahi anlamsız cümleler kurmayacaksınız. Anlayacağınız ipinizi kendi elinizle o narin boynunuza geçirmeyeceksiniz 🙂.

Unutmayın bizler tek boyutlu düşünen canlılarız. Kadınlar ise çok boyutlu düşünme yetileri inanılmaz gelişmiş canlılar. Yoksa bir taraftan bizim gibi çocuklarla uğraşırken diğer taraftan kendi çocuklarına bakıp, evin işlerini idare edip bir de üzerine işe gidip nasıl çalışabilirler.

Şimdi gelelim diğer önemli konuya. Biliyorum, biliyorum kadının gebeliğinin ilk 3-4 ayı biz erkekler için zor bir dönem.

Ne de olsa sürekli bulantısı olan, sabahları tuvalette öğürerek kusan, sürekli olarak uyuklayan hatta akşam 8 yatağa giren ve sabah zor kalkan, libidosu yerlerde sürünen biri ile aynı evde yaşamak zor.

En çok anlamadığınız ise olmayacak şeylere ağlaması, televizyonda abuk filmler karşısında bile gözlerinin sulanması, depresyona girmiş bir duygu durum ile dolaşması. Katlanılması zor bir durum, biliyorum.

Önemli kırmızı çizgilerden biri konuyu ve nedenlerini anlamadan arkadaşlarının, arkadaşlarınızın yanında bu konulardan bahsetmeniz, şikayetçi olmanızdır.

Gebelik muayenesi için geldiğinizde “Hocam ne oluyor böyle anlamıyorum ya” tarzı cümleler kurmayın. İnanın bana, gelecek günlerde bu cümleler sağlığınız için zararlı olacaktır J. Doktorunuz olarak bana düşen önemli görev ise, sizin ve eşinizin sağlığını korumak 🙂

Kadın gebe kaldığında pek çok hormon ile beraber progesteron’da salgılanır. Hem de acayip yüksek miktarlarda. Hatta gebelik, tüp bebek gebeliği ise bir de bizler deve dozunda dışarıdan veririz. Zira “progesteron” “protection gestation”dan gelir. Yani gebeliği koruyucu hormondur. Bu işlevini rahimi gevşeterek yapar. Dış etkenlerden korur.

Ama bunu yaparken bağırsakları da gevşetir, kasların kemiklere bağlandığı bağları gevşetir. O nedenle gebe kadınları önemli kısmında gaz/kabızlık ve kasıklarda ağrı meydana gelir.

Ama bir şey daha yapar. Beyni de gevşetir. Progesteron beyin için baskılayıcıdır. Gebe kadında depresif ruh hali artar. Sürekli uykusu gelir. Bunları nedeni progesteron hormonudur. Kısacası dostlarım eşiniz gebedir 🙂

 Eh biliyorum zor ama inanın bana en geç 16.gebelik haftasında bunlar geçer, vücut alışır. O zaman bu dönemde etrafta söylediklerinize dikkat edin ve bırakın eşiniz biraz naza çeksin 🙂

Margaret Thatcher ilginç ve siyaset arenasında ciddi iz bırakmış bir kadın. Ama 1978 yılında yaptığı bir konuşma kadının eşine bakış açısını evrensel bağlamda özlü bir biçimde yansıtması açısından önemli:

“Kamuoyu önünde uykuya dalmayacağı konusunda kocama güveniyorum; ayrıca genellikle alkışlaması gereken yerde alkışlar.”  🙂

Gördüğünüz gibi bizlere düşen dostlar “kamuoyu önünde düzgün davranmak ve gerekli yerlerde alkışlamak” Zor olmasa gerek. Ah unuttum bir de  bahsettiğim kırmızı çizgilere dikkat etmek, eşinizin ne demek istediğini, gerçekten ne demek istediğini anlamaya çalışmak.

Unutmayın kadının aynı anlamlara gelse de, hangi kelimeyi ve nerede hangi ortamda kullanmayı seçtiği son derece önemlidir. Asla rastlantısal değildir.

Son Söz: “Erkek kendi kaderini kontrol edemez. Kadın bunu, kendi yaşamı içinde onun için yapar.”

Groucho Marx

Umarım anlattıklarım siz dostlarıma faydalı olmuştur. Şurada erkek erkeğe muhabbet ettik.

Güzel ve hatalarımızı tekrarlamayacağımız bir yıl olması dileği ile, tekrar iyi seneler…

Sevgi ve Saygıyla

İyi ki varsınız…

GÖRSEL: Facebook Open Art Sayfası’ndan Ressam: Alexey Slusar

1 Ocak 2014 tarihinde Süleyman Engin Akhan tarafından yayınlanmış ve 09 Şubat 2017 tarihinde de son güncelleme yapılmıştır.